26 Şubat 2014 Çarşamba

Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu ile Görüşmemiz

13 Şubat Perşembe günü Türkiye’nin en tanınmış ve başarılı şirketlerinden biri olan Türk Hava Yolları Yönetim kurulu başkanı Hamdi Topçu ile Atatürk Havaalanı yakınlarındaki ofislerinde bir görüşme gerçekleştirdik. Yaklaşık bir buçuk saat süren görüşmemiz boyunca, sektöre ve Türk sivil havacılığına dair sorduğumuz sorulara verdiği samimi cevapların yanısıra Hamdi Bey’den hayat hikayesine ve tecrübelerine dair önemli bilgiler öğrendik.


Eğitimini Marmara Üniversitesi İşletme bölümünde tamamladıktan sonra iş hayatına mali müşavir olarak başlayan Hamdi Bey hayattaki başarısını açıklarken istikranın önemini sıklıkla vurguladı. İstikranın nasıl elde edileceği konusundaysa başlanılan işin yarım bırakılmayıp mümkün olduğunca zirveye taşınarak gerçekleşeceğini belirtti. 2003 yılında getirildiği THY bünyesindeki pozisyonunu ve kurumun başarılarını verdiği rakamsal verilerle açıkladı ve bu yılki hedeflerinin 60 milyon yolcu olduğunu belirtti. Türk Hava Yolları’nın vizyonu olaraksa kalite eğrisinin daimi yükselişine rağmen maliyetin en aza indirgenerek sürekli büyümenin hedeflenmesi olarak açıkladı. THY’nin her anlamda en iyi olabilmesi açısından ikramları karşılayabilecek bir catering şirketi kurduklarını ve üretimde fabrikasyon tekniklerini kullanmadıklarını belirtti. Kurumun başarısında senkronizasyonun, ortak akıl, çalışma ve motivasyonun önemini fazlasıyla vurguladı ve bunların bileşiminin devamlı büyümeye yol açacağını belirtti. Sektörde sahip oldukları payın her geçen gün artırıldığını ve bu nedenle rekabetin giderek daha önemli bir konuma geldiğine de dikkat çekildi.

2030larda sivil havacılığın merkezinin İstanbul olacağını ve yöneltilen soru üzerine yapımına başlanılan üçüncü havaalanının gerekliliğini vurguladı. 30 yıl önce hava trafiğinin çoğu Amerika içi uçuşlar olmasına rağmen şu anki merkezin doğuya doğru kaydığını ve bu nedenden ötürü İstanbul’un ilerleyen periyotlarda daha önemli bir merkez haline geleceğini belirtti. Bu nedenle, artması muhtemel talebi karşılayabilmek adına ülke olarak yeni bir havaalanına olan ihtiyacımızı vurguladı. İhtiyacın tanımını ise karşılandığında haz veren, karşılanmadığında ızdırap veren şey olarak yaptı.

Bize sektörle ilgili önemli bilgiler veren ve THY daha yakından tanımamıza olanak sağlayan Hamdi Topçu’ya çok teşekkür ediyoruz.

Elif Cansu Gayretli

14 Şubat 2014 Cuma

Nokia Genel Müdürü Çiçek Uyansoy ile Görüşmemiz

23 Aralık Pazartesi sabahı, belirlenmiş yer ve saatte, servisimizin gecikmesiyle başlayan görüşme maceramız zar zor ama tam saatinde Nokia Genel Müdürlük binasına yetişmemizle başladı. Görüşme başladığında Çiçek Hanım’ın iş arkadaşı olan pazarlama müdürü Sertaç Şener ve satış müdürü Bahadır Kayıcan da sohbetimize katıldı ve renk kattı.

Görüştüğümüz bu üç liderin de en büyük özelliklerinden biri kariyerlerinde çok fazlaca sektör değişikliği yapıp farklı şirketlerde çalışıp, en sonunda Nokia ailesinde kariyerlerine devam etmeleriydi.


Üç liderimiz de bize teknoloji anlamında yetişmiş elemanın azlığını ve gençlere çok ihtiyaç duyulan bir sektörde iş yaptıklarını belirtti. Meraklı ve enerjik bireyler, kendilerini yaratıcılıkla geliştirebildikleri sürece bu sektörde ilerleyebileceğini söylediler. Teknoloji sektörünün Türkiye’de daha çok küçük olduğunu ve hareket alanının çok geniş olmadığını vurgulayan liderlerimiz bu sektörden başka bir sektöre geçişin zor olduğunu da belirtti. Durağan olmayan, dinamik ve sürekli değişen bu teknoloji devinin Türkiye ayağındaki liderlerimiz bizlere iş hayatına girdiğimizde ilk olarak en üst konumdaki lider bir marka şirkette çalışmaktansa, daha orta kademeli bir şirkette çalışıp oradaki eksikliklerle mücadale edebilmeyi öğrenmemizi, daha çok “tırmalayarak” yukarı çıkmamız gerektiğini düşündüklerini belirtti.

Şahsen fikrimiz her ne kadar köşe başları tutulmuş olduğu yönündeyse de, Çiçek Uyansoy ve arkadaşları bu fikire katılmadıklarını ve bu sektörde her an herşeyin olabileceğini belirtip bizleri de bu konuda ikna ettiler. Windows telefonun yükselişte olduğunu, pazara ve rekabete yakın zamanda dahil olacağını belirten liderlerimiz; Microsoft’un maddi açıdan güçlü olduğunu ve Nokia üzerinde ciddi bir yatırım gücü olduğunu vurguladı.

Bu sektörde yer edinebilmek için sürekli kendini yenileyen, duygusal olarak kuvvetli, yaratıcı ve risk almaktan korkmayan; ama yaptığı yanlışın nedenlerini doğru şekilde analiz edebilip sorumluluğunu alabilecek ve herşeyden öncede mücadeleci bir ruh sahibi olmak gerektiğini belirttiler.

Bu görüşmeyle beraber uyuduğu zannedilen teknoloji devi Nokia’nın aslında uyumadığını görmek ve pazardaki rekabet gücünü tekrardan yakın zamanda hissedeceğimizi görmek bize eski anılarımızı hatırlattı ve açıkcası bizi çok mutlu etti. Çiçek Uyansoy başta olmak üzere, Sertaç Şener ve Bahadır Kayıcan’a bizlere kattıkları, gerek teknoloji pazarı gerek kariyerlerimiz anlamındaki bilgilerden dolayı çok teşekkür ediyoruz.

Mehmet Şafak Sakioğlu

10 Şubat 2014 Pazartesi

New York Gezisi - Büyük Bir Hayalin Gerçekleşmesi


CEO’larla Çay Sohbetleri New York, üyesiyle yöneticisiyle kulübün yıllarca hayalini kurduğu bir etkinlikti. Hatta 2011’de ben kulübe girdiğimde New York’un denendiği ama oradaki yöneticilerin yoğunluğundan dolayı başarısız olunduğundan bahsediliyordu. Eylül sonunda arkadaşlarla konuştuk ve fark ettik ki bugüne kadar Türkiye’de 200 liderle görüşmüş, 3 kıtada 10 ülkede temaslarda bulunmuş bir kulübün dünya ekonomisinin başkenti New York’a gitme zamanı çoktan gelmişti.

Bu konuşmadan 4 ay sonra Manhattan’daki otelimizin lobisinde 19 kişiyle ilk toplantımızı yapıyorduk. Bu 19 kişiden bazıları kulüpte yeni, bazıları tecrübeliydi. Bazıları ilk defa okyanus ötesine geçiyordu, bazıları da her yıl 1-2 kere bu şehre gelmişti. Ama bu 19 kişinin ortak bir özelliği vardı. Bu 19 kişinin hepsi saatler süren uçak yolculuğunun yorgunluğuna rağmen heyecanlıydı, çünkü ilk kez bu kadar büyük bir metropolde sektörlere yön veren insanlarla buluşup çay eşliğinde sohbet edeceklerdi.

O akşam 19 kişiyle zaten kapasitesini zorladığımız otel lobisinden kovacaklar diye korkmuştum, çünkü herkes ilk dakikadan itibaren etkinliği kusursuz geçirmek için elinden geleni yapmıştı ve çalışmalarını etraftakilere heyecanla anlatmakta kimse birbirinden geri kalmıyordu. Bir tarafta Amerika’da okuyan arkadaşından öğrendiği gece kulüplerini sayanlar vardı, öbür tarafta görüşmelere hazırlıklı gitmek için hazırladığı soruları yandakilere kontrol ettirenler,başka bir tarafta da biraz ufak çıkan odalarını büyütmek için resepsiyondaki kadına derdini anlatmaya çalışanlar... Herkes sanki aylarca süren çalışmalar sonucu şehirde geçireceğimiz 8 güne tüm enerjilerini biriktirmiş gibiydi. Otel resepsiyonuyla oda büyüklüğü konusunda kıran kırana pazarlıklar dönmüştü ama kimsenin o mücadeleyle kazandığı yataklara girmeye niyeti yoktu. Ayrıca New York programları konusunda pek de orta yol bulacak gibi durmuyorduk: M&M’s World’de çikolata yemek isteyen de vardı, okumayı planladığı üniversitenin kampüsünü gezmek isteyen de. 6 ay önceki 11 kişilik Toronto ekibine göre bu ekibin bir arada olması çok zor olacağa benziyordu. İlk kez bu kadar kalabalık geliyorduk ve tüm kalbimle lobideki bu kaosun geçici olmasını umuyordum.

Geçiciymiş. 8 gün boyunca yaptığımız 10 görüşme birbirinden verimli geçti. Hepimiz çeşitli sektörler hakkında hiçbir yerde duyamayacağımız şeyler öğrendik. En az kazandığımız bilgi birikimi kadar sevindirici olanı da, ilk günlerde sessiz kalan arkadaşlarımızın zaman ilerledikçe çekingenliklerini atıp aktifleştiklerini görmekti.

Her şey mükemmel mi geçti? Elbette hayır. Begüm’ün metroda “Arın bu etkinlik iyi güzel ama hiç atraksiyon yaşamıyoruz.” demesiyle olaylar zinciri başladı. Metroda kaybolup yolunu bulamayan insanlar, polis merkezlerini kayıp eşya bildirimi için ziyaretler, basketbol maçına 1 saat kala gelmeyen biletler için fırtınalı havada FedEx kamyonu kovalamacalar, hafta boyunca devam edip bitmek için bizim Türkiye’ye döndüğümüz günü bekleyen hava muhalefeti yaşadığımız problemlerin birkaçıydı. Bizim için en üzücüsü ise en hevesle ziyaret edeceğimiz şirketlerden biri olan PepsiCo’nun son anda fırtına dolayısıyla görüşmeyi iptal etmesiydi. Biz de boşalan günümüzü -15 derece soğukta New York sokaklarında gezerek ve fotoğraf çekerek değerlendirdik.

Soğuk, New York gezimizde bir detay değil, her şeyin belirleyicisiydi. Soğuk yüzünden bir çok görüşme ve şehir gezisi planımız iptal oldu. 2-3 kişi hafiften hasta oldu, sonradan iyileştiler. Uzun bir hastalıktan henüz çıkmış olarak gelen ben zaten her akşam “ya ateşim çıkarsa” diye korkuyordum. PepsiCo iptalinin olduğu gün hava o kadar bozuktu ki 1 değil 5-6 görüşme iptal olacak gibiydi. Paniklemiştik. O kadar yol yaptıktan sonra etkinlik takvimini istediğimiz kalitede tutamazsak ne olacaktı? Sonra Deniz’le basketbol bileti için sıkıştırdığımız FedEx çalışanının lafı aklıma geldi: “Hey man! Gimme a break, we can’t control the mother nature!” Aslında adam haklıydı, her ne kadar işin başında olsak da bizim elimizde olmayan bir sürü etken vardı ve kendimizi kasmamalıydık. Böyle düşünüp rahatladıktan sonra başka hiçbir iptal olmadı.

Yukarıda belirttiğim sebeplerden dolayı New York etkinliği yaptığımız görüşmelerin dışında orada bulunan 6 kulüp yöneticisi için zorlu ama öğretici bir organizasyon tecrübesi, üyeler için de alışık olmadıkları ortamlarda daha güçlü iletişim kurma fırsatıydı. Ayrılırken aldığım geri bildirimlere göre New York etkinliğimiz herkese bir şeyler katmış (en azından bana öyle söylediler). Hatta bazıları daha ileri giderek sadece 8 gün süren programın onlara vizyon kazandırdığını söyleyip teşekkür ettiler.

New York gezimiz şüphesiz kulübümüzün çıtasını büyük ölçüde yükseltti. Bundan sonraki yöneticilerimizden üyelerimizin çok daha yüksek beklentileri olacak. Bu her ne kadar ürkütücü görünse de aslında ünlü inşaat şirketi Thornton Tomasetti’nin CEO’su Thomas Scarangello’nun şu sözleri her şeyi özetliyor:
“Bizim aile İtalya’dan göç ettiği zaman bir kısım benzincilikle, bir kısım da buz dağıtımıyla uğraşıyordu. Benzincilikle uğraşan dedemin torunları Hala New York’ta benzin dağıtıyor. Ama bizim taraf artık buz işinden çıktı, çünkü buzdolabı diye bir şey icat edildi ve biz aç kalmamak için iş kolumuzu değiştirmek zorunda kaldık. Hayatta en büyük korkum bir sabah uykumdan uyanıp dünya buzdolabına geçmişken buz işinde çalıştığımı fark etmektir.”

CEO’larla Çay Sohbetleri kuruluşundan 8 yıl sonra alanında tek ve Türkiye’deki diğer üniversiteler tarafından örnek alınan bir kulüp ise yukarıdaki prensibi benimsemesine borçludur, yani her zaman bir öncekinden daha ileriyi, daha zoru hedef koymaya...

Not: New York’ta yaptığımız 10 görüşmenin hiçbirinde çay içmedik. Bu da bizim açımızdan bir ilk oldu.


Arın Can Ülkü