CEO’larla Çay Sohbetleri New York, üyesiyle yöneticisiyle kulübün yıllarca
hayalini kurduğu bir etkinlikti. Hatta 2011’de ben kulübe girdiğimde New
York’un denendiği ama oradaki yöneticilerin yoğunluğundan dolayı başarısız
olunduğundan bahsediliyordu. Eylül sonunda arkadaşlarla konuştuk ve fark ettik
ki bugüne kadar Türkiye’de 200 liderle görüşmüş, 3 kıtada 10 ülkede temaslarda
bulunmuş bir kulübün dünya ekonomisinin başkenti New York’a gitme zamanı çoktan
gelmişti.
Bu konuşmadan 4 ay sonra Manhattan’daki otelimizin lobisinde 19 kişiyle ilk
toplantımızı yapıyorduk. Bu 19 kişiden bazıları kulüpte yeni, bazıları
tecrübeliydi. Bazıları ilk defa okyanus ötesine geçiyordu, bazıları da her yıl
1-2 kere bu şehre gelmişti. Ama bu 19 kişinin ortak bir özelliği vardı. Bu 19
kişinin hepsi saatler süren uçak yolculuğunun yorgunluğuna rağmen heyecanlıydı,
çünkü ilk kez bu kadar büyük bir metropolde sektörlere yön veren insanlarla buluşup
çay eşliğinde sohbet edeceklerdi.
O akşam 19 kişiyle zaten kapasitesini zorladığımız otel lobisinden
kovacaklar diye korkmuştum, çünkü herkes ilk dakikadan itibaren etkinliği
kusursuz geçirmek için elinden geleni yapmıştı ve çalışmalarını etraftakilere
heyecanla anlatmakta kimse birbirinden geri kalmıyordu. Bir tarafta Amerika’da
okuyan arkadaşından öğrendiği gece kulüplerini sayanlar vardı, öbür tarafta
görüşmelere hazırlıklı gitmek için hazırladığı soruları yandakilere kontrol
ettirenler,başka bir tarafta da biraz ufak çıkan odalarını büyütmek için
resepsiyondaki kadına derdini anlatmaya çalışanlar... Herkes sanki aylarca
süren çalışmalar sonucu şehirde geçireceğimiz 8 güne tüm enerjilerini
biriktirmiş gibiydi. Otel resepsiyonuyla oda büyüklüğü konusunda kıran kırana
pazarlıklar dönmüştü ama kimsenin o mücadeleyle kazandığı yataklara girmeye
niyeti yoktu. Ayrıca New York programları konusunda pek de orta yol bulacak
gibi durmuyorduk: M&M’s World’de çikolata yemek isteyen de vardı, okumayı
planladığı üniversitenin kampüsünü gezmek isteyen de. 6 ay önceki 11 kişilik
Toronto ekibine göre bu ekibin bir arada olması çok zor olacağa benziyordu. İlk
kez bu kadar kalabalık geliyorduk ve tüm kalbimle lobideki bu kaosun geçici
olmasını umuyordum.
Geçiciymiş. 8 gün boyunca yaptığımız 10 görüşme birbirinden verimli geçti.
Hepimiz çeşitli sektörler hakkında hiçbir yerde duyamayacağımız şeyler
öğrendik. En az kazandığımız bilgi birikimi kadar sevindirici olanı da, ilk
günlerde sessiz kalan arkadaşlarımızın zaman ilerledikçe çekingenliklerini atıp
aktifleştiklerini görmekti.
Her şey mükemmel mi geçti? Elbette hayır. Begüm’ün metroda “Arın bu
etkinlik iyi güzel ama hiç atraksiyon yaşamıyoruz.” demesiyle olaylar zinciri
başladı. Metroda kaybolup yolunu bulamayan insanlar, polis merkezlerini kayıp
eşya bildirimi için ziyaretler, basketbol maçına 1 saat kala gelmeyen biletler
için fırtınalı havada FedEx kamyonu kovalamacalar, hafta boyunca devam edip
bitmek için bizim Türkiye’ye döndüğümüz günü bekleyen hava muhalefeti
yaşadığımız problemlerin birkaçıydı. Bizim için en üzücüsü ise en hevesle
ziyaret edeceğimiz şirketlerden biri olan PepsiCo’nun son anda fırtına
dolayısıyla görüşmeyi iptal etmesiydi. Biz de boşalan günümüzü -15 derece
soğukta New York sokaklarında gezerek ve fotoğraf çekerek değerlendirdik.
Soğuk, New York gezimizde bir detay değil, her şeyin belirleyicisiydi.
Soğuk yüzünden bir çok görüşme ve şehir gezisi planımız iptal oldu. 2-3 kişi
hafiften hasta oldu, sonradan iyileştiler. Uzun bir hastalıktan henüz çıkmış
olarak gelen ben zaten her akşam “ya ateşim çıkarsa” diye korkuyordum. PepsiCo
iptalinin olduğu gün hava o kadar bozuktu ki 1 değil 5-6 görüşme iptal olacak
gibiydi. Paniklemiştik. O kadar yol yaptıktan sonra etkinlik takvimini
istediğimiz kalitede tutamazsak ne olacaktı? Sonra Deniz’le basketbol bileti
için sıkıştırdığımız FedEx çalışanının lafı aklıma geldi: “Hey man! Gimme a
break, we can’t control the mother nature!” Aslında adam haklıydı, her ne kadar
işin başında olsak da bizim elimizde olmayan bir sürü etken vardı ve kendimizi
kasmamalıydık. Böyle düşünüp rahatladıktan sonra başka hiçbir iptal olmadı.
Yukarıda belirttiğim sebeplerden dolayı New York etkinliği yaptığımız
görüşmelerin dışında orada bulunan 6 kulüp yöneticisi için zorlu ama öğretici
bir organizasyon tecrübesi, üyeler için de alışık olmadıkları ortamlarda daha
güçlü iletişim kurma fırsatıydı. Ayrılırken aldığım geri bildirimlere göre New
York etkinliğimiz herkese bir şeyler katmış (en azından bana öyle söylediler).
Hatta bazıları daha ileri giderek sadece 8 gün süren programın onlara vizyon kazandırdığını
söyleyip teşekkür ettiler.
New York gezimiz şüphesiz kulübümüzün çıtasını büyük ölçüde yükseltti.
Bundan sonraki yöneticilerimizden üyelerimizin çok daha yüksek beklentileri
olacak. Bu her ne kadar ürkütücü görünse de aslında ünlü inşaat şirketi
Thornton Tomasetti’nin CEO’su Thomas Scarangello’nun şu sözleri her
şeyi özetliyor:
“Bizim aile İtalya’dan göç ettiği
zaman bir kısım benzincilikle, bir kısım da buz dağıtımıyla uğraşıyordu.
Benzincilikle uğraşan dedemin torunları Hala New York’ta benzin dağıtıyor. Ama
bizim taraf artık buz işinden çıktı, çünkü buzdolabı diye bir şey icat edildi
ve biz aç kalmamak için iş kolumuzu değiştirmek zorunda kaldık. Hayatta en
büyük korkum bir sabah uykumdan uyanıp dünya buzdolabına geçmişken buz işinde
çalıştığımı fark etmektir.”
CEO’larla Çay Sohbetleri
kuruluşundan 8 yıl sonra alanında tek ve Türkiye’deki diğer üniversiteler
tarafından örnek alınan bir kulüp ise yukarıdaki prensibi benimsemesine
borçludur, yani her zaman bir öncekinden daha ileriyi, daha zoru hedef koymaya...
Not: New York’ta yaptığımız 10
görüşmenin hiçbirinde çay içmedik. Bu da bizim açımızdan
bir ilk oldu.
Arın Can Ülkü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder