10 Eylül 2014 Çarşamba

Vodafone Türkiye CEO’su Gökhan Öğüt ile Görüşmemizden Notlar

“Türkiye’deki herkese ilham vermek için çalışıyoruz”

30 Nisan 2014 Çarşamba günü, saat 14.00’te Vodafone Türkiye CEO’su Gökhan Öğüt ile keyifli ve dolu dolu geçen 1 saatlik bir toplantı gerçekleştirdik.Katılan arkadaşlarıma tekrar teşekkür ederim.
P&G ve Danone geçmişi olan Gökhan Bey’in “pazarlama mühendisi” olarak anıldığını okumuştum. 19 yıllık çalışma hayatının ardından CEO olmuş kendisi. Bizim için ilham verecek bir sohbet olacağını tahmin ediyordum.
Okul kulüplerinde aktif olmanın öneminin altını çizdi ve bizi tebrik etti. Özellikle yönetim kurulu üyesi arkadaşlara, “Aslında sizler de bir şirket yönetiyorsunuz...”, dedi. Bu deneyimin çok önemli olduğunu vurguladı ve, kendi yaptığının da çok farklı olmadığını söyleyerek sözlerine devam etti Gökhan Bey.
Boğaziçi Üniversitesi yıllarını anımsayarak, kendi hayatından örnekler verdi. Spor Kulübü’ndeki aktifliğinden ve girişimlerinden bahsetti. Ayrıca ilk iş teklifini de kulüp çalışmaları aracılığıyla aldığını söyledi. Bilgisayarla tanışmasını ve Mac öğrenmesini de bu kulübe borçlu olduğunu anlattı. Yapmış olduğu çalışmalardan duyduğu gurur Gökhan Bey’in cümlelerinden belli oluyordu.
Gökhan Bey, iş görüşmeleri için de bizlere önemli ipuçları verdi. İş görüşmelerinde kendini karşındaki kişiye doğru şekilde anlatabilmenin önemini vurguladı. Ardından, “Staj yapın. Hem de farklı alanlarda yapın.”, dedi. Kendisi de yaptığı bir staj sonrasında endüstri mühendisliği yapamayacağını anladığını farkettiğinden bahsetti.

Gökhan Bey, bizlere görüşmemiz boyunca çeşitli mesajlar verdi. Bunlardan bazıları:
-“Şansınızı zorlayın! Kendinize birtakım kapılar açıp, şansınızı zorlamaya devam edin!”
- “Ne yapıyorsanız; istekle ve şevkle yapın!”
- “İşe yeni bile başlamış olsanız, sanki kırk yıldır çalışıyormuşcasına hareket edin!”
- “Hiçbir şeyin doğrusu ya da yanlışı yoktur.” (No need to judge, there is no right or wrong.)
- “Rekabeti sev!”
- “Her krizde bir pozitif nokta vardır.”
- “Risk almadan başarı beklenemez.”

CEO olma yolunda iyi bilinmesi gereken donanımlardan bahsetti. Bunları sırasıyla aktardı: (1) Pazarlama, (2) Satış, (3) Operasyon.
Kendi profesyonel yaşamından örnekleri bize anlattı. Sadece pazarlamada kalmamış. Farklı pek çok departmanda çalışmış. “Operasyon bölümüne de girdim ve orada iyi ki de Endüstri Mühendisliği bölümünde okumuşum.”, demiş.
Toplantının en can alıcı noktasını sizlerle paylaşmak istiyorum. Gökhan Bey’in bize yönelttiği bir soru hepimizin duraksamasına sebep oldu. Soru şuydu; “Kaçınız Vodafone hattı kullanıyorsunuz?” Ne var ki, hiç böyle bir soruyla karşılaşacağımızı düşünmemiştik. Aramızdan sadece bir kişi elini kaldırdı ve toplantıya 8 kişi katılmıştık. Gökhan Bey’in tepkisi esprili bir şekilde oldu. Basit bir hesapla %12,5’imizin Vodafone kullanmakta olduğu ortaya çıktı. Halbuki Vodafone’un piyasadaki durumu en başında bile %18’miş. Bize kendimizi sorgulattı. Ek olarak da piyasa payını CEO’luğa geldiğinden beri %32’lere laştırdığının da altını çizdi.
Gökhan Bey, çalıştığı her işte yeni birşeyler öğrendiğini ve bunun için ne gerektiyse yaptığını söyledi. P&G, Pringles ve iLab gibi farklı sektörlerden şirketlerde çalışmış olmanın ona katkılarından bahsetti. Ayrıca başarıya ulaşmak için ‘corporate’ (kurumsal)bir insan olmanın gerektiğinin altını çizdi.
Gökhan Bey, Danone’da ve Vodafone’da yapmış olduğu işi ‘turn around yaratmak’ (dönüşüm yaratmak) olarak adlandırıldığını söyledi. Düşüşte olan bu şirketleri, iş stratejileri ile dönüşüm yükselişe geçirmiş. Hatta, Vodafone’un küresel krizde Türkiye’de gösterdiği başarı, London Business School’da örnek vaka olarak okutulmaya başlanmış.
“Unutmayalım ki herşey para değil, ciro ve kar değil!”, dedi. Yapılan işin bir misyon çerçevesinde olmasının gerekliliğinin altını çizdi. Örneğin; “kadınlar kazansın”, “çocuklar için yoğurt”, vb. başarılı girişimlere imza atılmış.Özetle, yapılan iş toplumlara ve insanlığa fayda sağlamalıdır.
Gökhan Bey, bir ürünün satılması için anahtar olan temel noktaları bizlere açıkladı. Bunlar: (1) Ürünün iyi olması, (2) İyi tanıtım (ürünün varlığından haberdar etmek), (3) Hedef kitle.
Vodafone Türkiye’nin başarılı olduğunuve gitgide gelişmekte olduğunu anlattı. Mağaza sayısı hızla artırılmış. 700 mağazayı 1200’e; 10.000 alt mağaza da 14.000’e çıkarılmış. Ayrıca, Türkiye’de çalışan kadrodan 33 kişinin yurtdışı görevlere atandığından bahsetti Gökhan Bey.
Gökhan Bey, Vodafone Türkiye’nin misyonunu şu sözlerle açıkladı: “Türkiye’deki herkese ilham vermek... Asıl misyonumuz, Türkiye’nin dijital dönüşümüne liderlik etmektir.”
Yeni mezun alımıyla ilgili de bizleri bilgilendirdi. Geçtiğimiz 5 yılda 16 Sabancı yeni mezunu işe aldıklarını söyledi. “Yeni mezun alıyoruz çünkü liderlerimizi kendimiz yetiştirmek istiyoruz.”, dedi.
Şirketteki kadın çalışan oranını merak ediyorduk, sorduk. %41’miş ve bu oranın azımsanmaması gerektiğini de ekleyerek ortalamasının %23’lerde olduğuna dikkat çekti.
Gökhan Bey, Vodafone Türkiye’nin çok hiyerarşik olmadığını, genel yapıyı açıklayarak aktardı. İşleyiş şemasında, 190 yönetici 30 direktöre bağlıymış. Direktörler de 9 kişilik icra kuruluna (Leadership Team) bağlıymış.

Gökhan Öğüt’ün bakış açısıyla ‘Liderlik’:
Şirketin sloganı olan “Ben Vodafone’um, ben liderim.” Sözünün işaret ettiği gibi şirket içinde liderliğe çok önem veriyor. Bizlere liderliği anlatırken aşağıdaki konulara dikkatimizi çekti.
1) Tek bir ekip olmak: “3300 kişilik bir ekibiz.”,“Senin mi gitmek istediğin hedef önemli, yoksa şirketin mi?”
2) Sorumluluk: “Yapabilirim!”, “vazgeçmemek”, “yakınmamak”
3) Rol model olmak
4) Basitleştirebilmek ve Odaklanabilmek
5) Yenilikçi olmak
6) Cesur olmak
7) Açık olmak
8) Farklı görmek
9) Merak etmek:“soru sormak”

Ne yapmak istediğimizi ve ne yaptığımızı derinlemesine bilmemizin gerekliliğini vurguladı. Buna örnek olarak,“Baz istasyonu diken adam bile ne için yaptığını bilmeli.”, dedi.
Son olarak; fazlasıyla not ortalaması odaklı olmanın hayat başarısının anahtarı olmadığını, o notun ne kadar zeki olduğumuzla alakalı olmadığını ve bizim tercihlerimizi gösterdiğini unutmamamızı tavsiye etti. Tabi bu HR Manuel’lerinde (İnsan Kaynakları Kitapları) yazacak tarzda bir bilgi değildir diye de ekledi. Asıl önemli olanın stajlar, yaptıklarımız ve kendimize kattıklarımız olduğunu vurguladı.
Gökhan Bey’in sunumunda bulunan; Toyota’nın kurucusu, değerli insan Kiichiro Toyoda’nın sözü ile yazımı tamamlıyorum:

“Each person thoroughly fulfilling their duties generates great power that, gathered together in a chain, creates a ring of power.”

Deha ÇUN

7 Temmuz 2014 Pazartesi

Ray Sigorta CEO’su Levent Şişmanoğlu ile Görüşmemiz


“Trafikte; aylardan Ağustos, günlerden Cumartesi, saatlerden de 17.00-19.00 arasına dikkat! Çünkü Türkiye'de en çok trafik kazası bu zamanlarda oluyor.”
(Ray Sigorta A.Ş. Facebook sayfasından alınmıştır.)

12 Mart 2014 Çarşamba günü saat 15.00’te değerli kulüp arkadaşlarım Yalım Demirkesen, Sevde Türker, Melis Su İnciroğlu ve Eynar Haji’nin katılımıyla 5 kişilik bir grup halinde Ray Sigorta A.Ş. CEO’su Levent Şişmanoğlu’yla görüştük. Keyifli ve bir o kadar da sıcak bir çay sohbeti gerçekleştirdik. Normalde masa düzeninde gerçekleştirdiğimiz toplantılarımızdan farklı olarak, Levent Bey’in ofisindeki koltuklarda toplantımızı yaptık. 
Kulübümüz her dönem birçok toplantı düzenliyor, onlarca CEO ve mesleğinde lider isimlerle başarılı görüşmeler düzenliyor. Sigortacılık alanında da pek bir görüşme yapılmadığının farkındaydım. Bu sefer öncekilerden  farklı bir sektördeki lider bir isimden yeni cümleler duymak istiyordum ve Orta ve Doğu Avrupa’da faaliyet gösteren Vienna Insurance Group’a bağlı olan Ray Sigorta A.Ş. ile iletişime geçtim. Bu görüşme, kulübümde Yurtiçi Grubu’na geçtiğimden beri ayarladığım ilk görüşme olma özelliğini taşıyordu. Ayrıca, ilk defa toplantı moderatörü olacaktım. Detaylıca hazırlanmıştım. Üstelik, Levent Bey’i ilk kez görmeyecektim ama yine de tatlı bir heyecan içerisendeydim. En başından beri; toplantı detaylarını görüştüğüm, kulübümüzü tanıttığım ve görüşmeyi ayarlamamda büyük desteği olan Ray Sigorta A.Ş. Kurumsal İletişim Grup Lideri Selda Çamlıbel Özkoyuncu bizi karşıladı.



Levent Bey kulübümüzün varlığından ve yapmakta olduğumuz verimli faaliyetlerden haberdardı ama ben yine de genel hatlarıyla kulübümüzü tanıtarak görüşmeyi açtım. New York’a düzenlediğimiz geziden de haberi vardı ve orada kazandığımız deneyimlerden bahsetmemizi rica etti. Tesadüfen Yalım, Sevde ve ben New York’a giden grup üyelerinden bazılarıydık. Orada yaşadığımız güzel anıları ve toplantılardan bazı noktaları aktardık kendilerine. Böylece samimi bir başlangıç yapmış olduk. Öncelikle, Levent Bey eğitim hayatından kesitlerle profesyonel yaşam öncesi elde ettiği deneyimlerini bizlerle paylaştı.
Ardından sohbetimiz sigortacılık sektörüne kaydı. Sigortacılığın temelinde “risk yönetimi”, özellikle de ‘hesaplanmış risk alma’nın (calculated risk taking) olduğundan bahsetti. Bu meslekte başarılı olmanın anahtarının ise iyi derecede “istatistik” ve “olasılık” hesapları bilmekten geçtiğinin altını çizdi. Kendisinin ODTÜ Ekonomi mezunu olduğunu araştırmalarımız sonucu biliyorduk. Muhasebe hesabının taşıdığı önemi de anlattı.
Şirket yapısını ve çalışanları anlatırken değişik bir noktaya parmak bastı Levent Bey. “Çalışanlarımız teknolojiye son derece hakimler”, dedi. Bunun kökeninde elde edilen ‘data’yı (veri) yorumlamanın önemi olduğunu söyledi. “Yazılımdaki yanlışı anında görebilecek kişilere ihtiyaç var, bu yüzden bilgisayar mühendisliği kökenli elemanlar tercih ediyoruz”, dedi. Şirket yapısında hedeflenen önemli nokta olarak da, üsttündeki yönetici olmadığında ilerleyebilecek, tökezlemeyecek özellikte çalışanların gerekliliğini vurguladı. “Orta kademedeki çalışanlarçok nitelikli olmalı ve üst yönetici, muhtaç olunmayan kişi olarak konumlandırılmalıdır.” dedi.
Levent Bey bazı anekdotlar da paylaştı bizlerle. Bunlardan bir tanesinde; yaklaşık %1,7 pazar payı sahibi olmalarına rağmen, Ray Sigorta A.Ş. olarak sektörde söz hakkı olan bir şirket olduklarını aktardı. Bunun temelinde, yapılan başarılı girişimlerin ve etkin yönetim yapısının olduğu görülmekte.
Sohbetimizde özellikle ürün grupları içerisinde yer alan oto sigortalarından sözettik. Levent Bey, fiyatlamayla ve alınan risklerle ilgili “100 arabanın 32’si hasarlanacak diye yola çıkıyoruz.”, demişti. Deprem sigortalarıyla ilgili de, eğer bir ‘katastrofi’ (felaket) olma durumunda “binaların %60’ı yıkılırsa” ihtimalinden yola çıkılarak hesaplandığını söyledi. Bu sözleri ilgi çekiciydi, çünkü böyle verileri ilk kez duyuyorduk.
Levent Bey, içinde bulunduğu sigortacılık sektöründen de ‘tüyolar’ vermeyi ihmal etmedi bizlere. Bunlardan bazıları:
- Kriz zamanında fazla poliçe düzenlenme çabasında olunmamalıdır.
- Yeterli güvenlik payı (security margin) koyulmalıdır, her zaman!
- Fiyatlandırma (pricing) çok önemlidir.
- Ek olarak sigortacılığın dünyanın hiçbir yerinde kar marjı yüksek bir iş olmadığını yüzde 2’lik kar marjlarıyla iş yapıldığını söyledi.
Reasürans ve sigorta şirketleri arasındaki ilişkiyle ilgili bir soru yönelttim Levent Bey’e. Bizi bu konuda aydınlattı. Reasürans şirketleri, sigorta şirketlerinin  mali kapasitelerinin üzerindeki risklere teminat vermeleri için varmış. Reasürörlere aktarılan bu riskler, dünyanın dört bir yanındaki reasürans yapan şirketlere dağıtılırmış. Bu sistemle, büyük risklerin etkileri bölünmüş ve uluslararası mali piyasalara dağılarak karşılanabilir hale gelmiş olurmuş.
Liderlikle ilgili de mesajlar vermesini arzu etmekteydik. Bunun üzerine, liderin karşısındaki herkese karşı ‘direkt olması’nın gerektiğini söyledi. Dolayısıyla, söylenmek istenenin başka bir anlama gelmesi önlenmiş olur. En önemlisi de liderliğin ‘öngörülebilir bir insan olmak’tan geçtiğini vurguladı. “Bir gününüz bir gününüze uymalıdır.” dedi.
Levent Bey’in bize verdiği en güzel mesajlardan biri de “Sevmediğiniz işi yapmayın!” oldu ve son olarak da karşıdaki insana eksik bir yönünü söylerken doğru bir dil ile söylemek gerektiğini vurguladı.
Toplantı süremiz olan iki saatin nasıl geçtiğini anlayamadık fakat bitirmek zorunda kaldık. Yoksa bu samimi sohbetin saatlerce devam edeceğine hiç şüphemiz yoktu. Bu görüşmeden her birimizin bir şeyler kazandığına eminim. Her toplantıda duyulanlardan farklı şeyler de fısıldadı kulağımıza Levent Bey. Ray Sigorta’nın Sarıyer’deki deniz kıyısındaki genel müdürlüğünden ayrılma vaktimiz gelmişti.
New York gezimize yaptıkları kısmi sponsorluk desteğinden ötürü Ray Sigorta A.Ş.’ye ve Levent Şişmanoğlu’na kulübüm adına tekrardan teşekkür ederim.

Deha ÇUN



5 Haziran 2014 Perşembe

Eczacıbaşı Holding CEOsu Erdal Karamercan ile Görüşmemiz

26 Mayıs 2014 günü saat 14:00'de Eczacıbaşı CEO'su Erdal Karamercan'ın toplantıya katılanların hayatlarında yeni bir sayfa açmasına vesile olacağı görüşmenin ilk adımını mimarinin ve estetiğin güzel bir örneği olan Kanyon Ofis binasına atarak başladık. Muhteşem manzaranın cezbedici görünümü ve güleryüzlü, aynı zamanda sempatik bir ekip tarafından karşılandık. Karşılamadan sonra görüşme odasına geçtik ve insan kaynakları departmanını temsilen İlke Kılıç Hanım bizi içtenlikle ağırladı ve güzel bir sohbetin ardından Erdal Bey görüşme odasına giriş yaptı. Teker teker hepimizle tokalaşması, insanlara ve bireylere olan saygısını açıklıyordu. Kendinden emin bakışları ve mizahıyla eğlenceli bir giriş oldu. Ekibimizi temsilen Deniz arkadaşımız  kulübümüz hakkında bilgi aktardı ve genel toplantı akışından bahsetti. Bunun üzerine Erdal bey can alıcı bir soruyla karşımıza çıktı; odadaki herkesin gerçek isteği ileride bir gün CEO olmak mıydı? Çoğumuzun  aklında yatan buydu  ama Erdal bey kalbimizdeki düşünceyi merak etmişti, acaba mantık ve kalbin gerçekten örtüşebildiği bir iş mi istiyorduk?


Sohbetimize Erdal Bey'in kendi ağzından hayatını dinleyerek devam ettik. Bu noktaya nasıl geldiğini, kişisel yapısını, olaylara bakış açısını ve en önemlisi dünyaya bakış açısını öğrendik. Kendisi sosyal yaşamın, hırs ve akılcı çalışmanın öneminden, hayatı hakkındaki aldığı kritik kararlardan ve bunların nedenlerinden söz etti. Daha sonra Eczacıbaşı Holding'e giriş ve o dönemki koşullardan; Türkiye'nin dış ticareti, ihracat teşvikleri, kendisinin görev aldığı farklı departmanlar vb. önemli geçiş dönemleri hakkında sohbetimizi sürdürdük. Erdal Bey'in aynı topluluk içerisinde uzman olmamasına karşın farklı sektörlerde çalışması ve bu sektörlerde kendisine verilen büyük projeleri başarıyla bitirmesi kendini geliştirmeye açık, çok yönlü, mantık çerçevesinde hareket eden ve iş bitirici kararlar alabilen yapıda bir birey olduğunu anlamamızı sağladı.

Arkadaşımızdan gelen "Bir ekibi yönetmek için olmazsa olmaz şey nedir?" sorusu üzerine Erdal Bey bize çok önemli bir noktaya değinerek "Duygusal Zeka" kavramını tanımladı. İnsandan insana fark gösteren zeka katsayısı ne kadar önemliyse duygusal zeka da bir işteki ekip elemanlarına liderlik etmek, onları bir arada tutmak ve verimli bir çalışma ortamı sağlamak için o kadar önemlidir. Kendisi bize ve  bu blogu okuyan arkadaşlarımıza duygusal zeka konusu üzerine Dr.Daniel Goleman'ın ve Acar Baltaş'ın kitaplarını ve yazılarını okumamızı şiddetle tavsiye etti. Bu konu hakkında Erdal Bey'in referansıyla şunları söyleyebiliriz; bir ekipte veya ikili herhangi bir ilişkide duyguları yönetebilmek ve kontrol altında tutabilmek çok önemlidir ve insanların birbirlerini anlaması 'empati' yoluyla gerçekleştirilebilen bir şeydir. Bu şekilde insanlar tek taraflı çıkarcılıktan çok karşılıklı kazanç yolunu benimser ve daha verimli aynı zamanda da huzurlu bir ortam yaratılmış olur.

Sözü geçen bir önemli olay da 'dış motivasyon' dur. Erdal Bey'in bu konudaki yaklaşımı oldukça realist. Dış motivasyon abartılmadan gerektiği yerde ve zamanda yapılması gereken ufak bir destek olarak tanımlanabilir. Başka bir deyişle günlük hayattan söz edecek olursak elde ettiğimiz her başarıdan sonra anne-babamızdan duyacağımız bir 'aferin' bizi memnun edebilir. Fakat, bunlar bizi ileride işin içinden çıkılamayacak bir duygusal boşluğa ve tatminsizliğe sürükleyebilir çünkü hayatta kimse bizi desteklemek zorunda değildir. İnsan kendi kendini motive edebilmelidir ki başarıya daha koylaca ulaşabilsin ve ayakları üzerinde durabilmelidir ki hayatını sürdürebilsin.

Eşitliğin dağılımı konusunda çok önemli bir noktaya değinen Erdal Bey bize sosyal sorumluluk adına kadınlara destek amaçlı oluşturulan Eczacıbaşı Kadın Voleybol Takımı'nın toplumdaki sosyal gelişim hedeflerinin nasıl ve hangi yönde ilerleyeceği konusunda da bilgi aktardı. Bu kapsamda kadının statüsünün gösterilmesi, cemiyet hayatı desteği ve yaşam, öğretim, iş hayatı vb. gibi alanlarda 50-50 eşitliğin sağlanmasının öneminde bahsedildi. Erdal Bey bu ortamın sağlanması için de pozitif ayrımcılığın yapılması gerektiğinden söz etti.

Bu güzel sohbetin ardından Erdal Bey ve arkadaşlarımla beraber bir fotoğraf çekildik. Çekim sırasında ve sonrasındaki kısa süreçte de Erdal Bey'in mizahıyla ve sıcakkanlılığıyla güzel bir vakit geçirdik. Daha sonra kendisine, İlke Hanım'a ve bu görüşmeyi gerçekleştirmemize yardımcı olanlara teşekkürlerimizi sunarak Eczacıbaşı Holding Kanyon Ofis'ten ayrıldık.

                                                                                              Umut GÖNÜLKIRMAZ


3 Haziran 2014 Salı

Tchibo Türkiye Genel Müdürü Şenay Küçük Tanşu ile Görüşmemiz

13 Mayıs Salı günü Tchibo Türkiye Genel Müdürü Sayın Şenay Küçük Tanşu hanımefendiyle görüşme gerçekleştirmek üzere Ataşehir’e doğru yola çıktık. Kapıdan girer girmez bizi mükemmel kahve kokuları karşıladı. Salondaki masada bizim için hazırlanmış birbirinden güzel tatlıları ve kahve ikramlarını görünce ne kadar samimi ve içten bir ortama girmiş olduğumuzu anladık.

Kulübümüzden Ceolarla Çay Sohbetleri diye bahsederken, “Bizimkisi Ceolarla kahve oldu ama neyse” diye bir gülümseme geçti aramızda. İkiz çocuk annesi olan Şenay Hanım, lisans eğitimini Ankara Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili Bilimi bölümünde tamamlamış. Edebiyat’ın bugünkü mesleğinde kendisine yardımcı olduğunu dile getirirken, “Bir işte kendinizin iyi olduğu kadar, takım arkadaşlarınızın da iyi olması gerekiyor” diyor. Üniversite yıllarındayken bir yandan derslerine odaklanmış, bir yandan da Ankara Hilton otelinde müşteri memnuniyetini sağlama konusunda kendini geliştirmek üzere çalışmaya başlamış. Perakende eğitimi konusunda yurtdışında teknik kurslara katılan Şenay hanım, öğrenci olarak bizlerin yaz tatillerimizi iyi değerlendirmemiz gerektiğini vurguladı. Yazın bodruma tatile gitmek yerine şirketlere staja, yurtdışına projelere yönelmemizin bize gelecekte faydalı olacağından söz etti. Okurken kendimizi geliştirmemizin önemini vurgularken, “sevdiğiniz işin peşinden gitmelisiniz” diyor.

Şenay hanım İspanya’da Zara firmasında 9 Avrupa Ülkesinden sorumlu Uluslararası Yönetim Kuruluğu üyeliğini yapmış. Türkiye’ye de Zara firmasının gelmesini sağlayan kişilerden. 2005 yılında Türkiye’de açılan Tchibo mağazalarının, o yıldan bu yana Genel Müdürlüğü görevini üstlenen Şenay Küçük Tanşu, tüm bu önemli işleri yaparken aile-iş dengesinin iyi kurulması gerektiğini ve Tchibo firmasının iş-özel hayat dengesini destekleyen bir yapısı olduğundan söz etti. Tchibo mağazalarında çalışanlarının çoğunun ev hanımlarından oluştuğunu, onlara iş olanakları sağlayarak, ekonomik bakımdan destek verdiklerini söyledi.

Sohbet sırasında kendisinin bize verdiği en güzel öğütlerden biri, karşılaştığı her çalışanına söylediği bir sözdü. Bunu şöyle dile getirdi: "Bir işte 3 şeye ihtiyacınız var:

1) Niyet: İşe başlamadan önce niyet etmelisiniz.

2) Kısmet: İşe başlayınca kısmetiniz varsa o işte ilerlersiniz.

3) Meziyet: Kısmetiniz olunca onu lehinize çevirmek size kalıyor. Kendinizi geliştirin. Stajla ya da kurslara giderek işin içine girin.”

Bu üçü olmadan hiçbir şeyin yapılamayacağını, yapılsa bile yarım kalacağını söyledi. Bu sözü ilk duyduğumda ne kadar doğru bir söz olduğunu düşündüm. Yaptığımız her işte aslında bu 3 maddenin önemi var.


Kendisine yönelttiğimiz, kararsız kaldığınız durumlarda nasıl davranırsınız sorusuna: “En kötü karar, kararsızlıktan iyidir. Karar verebilen insanlarla çalışmak çok önemli” diye yanıt verdi. Sohbetin sonuna doğru gelirken, bizlere armağan vermeleri de ayrıca çok kibar bir davranıştı. Bizleri kırmayıp, değerli vaktini ayırdığı için Sayın Şenay Küçük Tanşu’ya ve ekibine buradan tekrar teşekkürlerimizi iletiyoruz.

Seguy Zubeyde Gencoglu

14 Mayıs 2014 Çarşamba

JANSSEN CEOsu Asgar Rangoonwala ile Çay Sohbetimiz...

 7 Nisan 2014 Çarşamba günü Janssen CEO’su  Asgar Rangoonwala ile yaklaşık iki saat süren çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Görüşmeye katılan herkes çok keyif aldı ancak benim için bu görüşmenin yeri ayrıydı. Bu görüşme katıldığım ilk görüşmeydi ve Asgar Rangoonwala gibi çok önemli bir isimle olması bana ayrı bir heyecan katıyordu.

                Janssen , Johnson and Johnson bünyesinde olan bir ilaç firması.Ürünlerini hayatımızın her alanında gördüğümüz Johnson and Johnson gibi önemli bir şirketin bünyesinde bulunması bile Janssen’e ayrı bir önem kazandırıyor. Janssen ilaç sektöründeki lider firmalardan biri ve CEO ’su Asgar Rangoonwala da işinde çok başarılı aynı zamanda çok da mütevazi bir insan.


                Saat 10:00 civarı Johnson and Johnson ’a ilk adım attığımız andan itibaren bizi çok güleryüzlü bir personel karşıladı. Biraz erken geldiğimiz için beklememiz gerekiyordu ve plazanın giriş katındaki cafe de bizi misafir ettiler. Keyifli bir bekleyişin ardından yine güler yüzlülükle toplantı odasına alındık. Janssen’ın insan kaynakları müdürü ile  Asgar Bey gelene kadar sohbet  ettik. İTÜ endüstri mühendiliği mezunu olduğunu ve insan kaynaklarında çalışana kadar bir çok bölümde deneyim edindiğinden bahsetti. Bir İK çalışanının her bölüm hakkında bilgisinin olması gerektiğini aynı zamanda bizim de kariyerimizi şekillendirirken birçok departmanda deneyim edinmemizi önerdi. Bu kısa ve hoş sohbetin ardından Asgar Rangoowala tüm sempatisi ve alçakgönüllülüğü ile salona girdi. Bizi çok hoş karşıladı ve fotoğraf çeken beyle yaptığı ufak espriler kendisinin ne kadar sıcakkanlı biri olduğu konusunda işaretti.

                Biz kısaca kulübümüzü tanıttıktan sonra Asgar Bey bize hayatını anlatmaya başladı. Kendisi Alman ve Frankfurt Üniversitesi Biyoloji bölümü mezunu. Öğrencilik yıllarında çok sosyal olduğunu ve spora çok fazla vakit ayırdığından bahsetti. Biyoloji bölümünü biyolojiyi sevdiği ve okumasının kolay olacağını düşündüğü için seçmiş. Rahat ve sosyal bir eğitim hayatının ardından iş hayatına atılmış  ve başarılı bir şekilde yükselerek bugunkü konumuna ulaşmış.

                Kendisi ilk başta Türkiye hakkında ön yargılara sahipmiş ancak burayı gelip görünce Türkiye’yi çok sevmiş. Şu an eşi ve üç çocuğuyla İstanbul’da yaşıyor. Türklerle çalışmanın çok rahat olduğunu ve şu anki işinden ve çalışma arkadaşlarından çok memnun olduğundan bahsetti. Asgar Rangoowala kesinlikle tepeden yönetmeye çalışan sert yöneticilerden değil. Tüm çalışanlarla çok güzel ilişkileri var. Kapısı her zaman açık ve aynı zamanda çok alçak gönüllü.

                Kariyerin sürekli yükselişte olması gerektiğini savunmuyor. Bize sürekli kendimizi geliştirmemizi ve herkesden bir şeyler öğrenmemizi öğütledi. Kariyerimizde yatay hareketlerde de bulunarak birçok açıdan kendimizi geliştirmemizi önerdi. Sadece bir alana odaklanıp orda sürekli yükselmeye çalışmanın çok da sağlıklı olmadığından söz etti.

                Janssen bir ilaç firması ve ilaç sektörü hakkında da sohbette bulunduk.  İlaç sektöründe  hayatta kalabilmek için araştırma ve inavasyona ne kadar önem verdiklerinden bahsetti. Eğer ki sürekli daha iyi olmayı başaramazlarsa ilaç sektöründe tuttunamayacaklarından ve bu sebeple inavasyona önemli bir bütçe ayırdıklarını söyledi. Tabi bunun çok büyük bir risk olduğunu ve her sene kendilerini yenilemezlerse sektörde geri kalma tehlikeleri olduğundan bahsetti.

Asgar Rangoonwala ile yaptığımız görüşme çok verimli geçti . Onun deneyimlerinden çok şey  öğrendik. Aynı zaman da bir yöneticinin ne kadar alçakgönüllü olabileceğini gördük. Herkese çok nazik ve arkadaşça davranıyordu ve esnek bir çalışma hayatı yaratmanın önemini her seferinde vurguladı. Benim için de ilk görüşmem olması sebebiyle  ayrı bir yere sahipti. Benim için hep çok öğretici ve hoş bir deneyim olarak kalacak. Bizimle görüşmeyi kabul ettiği için Asgar Rangoowala’ ya çok teşekkür ederiz.

SİMGE CEYHAN

6 Mayıs 2014 Salı

B/S/H Türkiye İcra Kurulu Üyesi Ronald Grünberg ile Görüşmemiz Üzerine Notlar

9 Nisan günü B/S/H Türkiye İcra Kurulu Üyesi Ronald Grünberg’le görüştük. Binaya girer girmez bizi güzel, büyük, kırmızı tonlara bürünmüş balıklar karşıladı. Ronald Bey’in bu balıkları ne kadar çok sevdiğini, onun balıklara bakışlarından anlamamınız zaten mümkün değil :)

 Toplantı salonunda bizi görünce ‘‘Gördüm ki kimlerle görüşmüşsünüz, beni niye seçtiğinizi anlayamadım’’ diyerek gülümsedi ve sanki bunun cevabını gerçekten merak ediyor gibiydi. Oysa bizce cevap gayet açık. Alçak gönüllülüğüyle, samimi cevaplarıyla ve sohbet boyunca yüzünden hiç eksik olmayan gülümsemesiyle hepimizi fazlasıyla etkileyen bir lider oldu. Sadece lider de değil, aynı zamanda takım ruhuna inanan iyi bir takım arkadaşı. Yelken yapmayı da bu yüzden tavsiye ediyor.

Ronald Grunberg, Lozan Hukuk Fakültesi mezunu. Hep avukat olmak isteyen bir gencin sonrasında babasının ‘‘yaşlandım artık çabuk dön’’ demesiyle babasına yardım etmek için işe koyulan ve işe en alt kademeden başlayan biri.  ‘‘Şirketi en alttan öğrenmelisiniz ki, nasıl ne yapacağınızı bilin. Hakikaten en altan başlamak lazım.’’ diyor.


Türkiye’nin şeffaflık sorunsalına, eğitim sistemi problemine biraz puslu gözlerle bakarak, ‘‘Üniversite size öğrenmeyi ve öğreneceğiniz bilgiyi bulmayı öğretiyor.’’ diyor. Daha fazlasını değil, tabi eğer akademik düşünmüyorsanız. Çabuk okumayı ve taramayı öğrenmek en çok işinize yaracaklardandır. Bunun yanında mesleki hayatta Türklerin Almanlar kadar disiplinli olmasalar da pratikliklik ve çabuk öğrenme ile farkı kapattığı görüşünde. Dahası inisiyatif vermeyi bilen insanlar olduğumuzu ve inisiyatif vermeninse en iyi gelişim metodlarından olduğundan bahsetti.

Kendi alanı olan beyaz eşya sektörüne ve pazarındaki rekabetin ilk nasıl Arçelikle başladığı, bayilik süreçlerinin ve aslında bayiliklerin ne kadar önemli olduğunu, krizleri bayileri ile nasıl atlattıklarını anlattı. Bayilikleri olan şirketlerin onları koruması gerektiğinden ve şirket başka bir firmanın fiyat kırmasına izin verirse ilerde onlara nasıl bağımlı olunacağından örnekler verdi. “Siz siz olun ürününüzü eşit ücretlerle satışa sunun.”
Dünya pazarına baktığımız zaman, işçi gücü ve ucuz maliyetin Hindistan sonra Çin ve sıra da Afrika’ya doğru bir yer değiştirme durumunun olduğundan bahsetti. Türkiye bu durumda çok şanslı bir pozisyonda çünkü ‘‘Afrika bizim arka bahçemiz.’’ Jeopolitik konumumuz ve insanlarımızın işi halledebilme yöntemleri konusunda başarılı olduğunu aktardı. Ayrıca Ronald Grunberg’e göre,  krizler ve sarsıntılı durumlar Türkiye’de iş yapanlara deneyim kazandırdı, artık Türkiye’de insanlar paniklememeyi, pozisyonlarda dengede kalmayi öğrendi. Bu da iş hayatında çok önemli bir yetenek.

60 yaşında emekli olacağını bir konuşmasında söylemesine rağmen; Ronald Grunberg şu anda hala işinin başında ve ekibiyle, bayileriyle güzel ilişkilerine devam etmekte. Yelkenle dünya turu hayalini de en kısa zamanda gerçekleştirmesi ve sonrasında o deneyimleri tekrar bizlerle aktarması çok isteriz. Bizimle paylaştığı düşünceleri, anıları ve hayalleri için Ronald Grunberg’e çok teşekkür ederiz.  Ayrıca görüşmeyi ayarladığı için Ömer Öner’e de teşekkürler.
-----
 Geçen sene YGA zirvesinde kendisini dinleme şansım olmuştu, orada da hap gibi küçük küçük paylaştığı bazı tavsiyeleri herkes duysun istediğimden buraya da yazıyorum. (Görüşmede bunları kendisine okuduğumda da hepsinin doğru olduğu teyitini bir kez daha aldık :) )
* Tek adamlılığa soyunma
* Çok yüksek beklentiler yaratmayın. Gerçekleşebileceğiniz şeyleri paylaşın. ( neden yüksekleri hayal etmeyelim diye sorduğumuzda, ‘‘Önce bulunduğunuz işin hakkını vererek yapın. Yüksekleri hayal ederek konumunuzu boşlamayın. Sonraki adıma geldiğinizde onu daha fazla düşünebilirsiniz.’’ Dedi.)
* Kabahatleri başkalarına yüklemeyin. Yüklerseniz size lider gözüyle bakmazlar.
* Liderseniz başkalarının hazır olmasını beklemeyin. Yoksa çok beklersiniz.
* Öfkenize yenik düşmeyin.
* Etrafınıza hiyerarşi duvarları örmeyin. Duvar örerseniz gerçekleri hiç göremezsiniz.
* Öz eleştiriye sırtınızı dönmeyin.
* Açık, adil, dürüst olun. Kendinize ve karşınızdakine.
* Kimseyi kayırmayın. İnsanları sadece başarılarıyla değerlendirin yoksa iyi bir lider olamazsınız.
* Kendiniz için aklınızı, başkaları için duyularınızı kullanın.
* Pozitif olun.  Yapamayacağınızı söyleyenleri değil, nasıl yapabileceğinizi söyleyenleri dinleyin.
* Gözlerinizi açık tutun. Dünyada, piyasada, memlekette.. neler oluyor bilin.
*Yanınızdakileri taktir edin.
* Sorumlu olun ve yanınızdakilere sorumluluk verin.
* Düşmanlarınızla uzlaşın.
* Gezegeninizi unutmayın.
*Hep ileriye bakın, geriye bakmayın. Geçmiş geçmiştir.

*** Bunu da bu son görüşmemizde ben listeye koydum: ‘‘ ELİNİ TAŞIN ALTINA SOKMAZSANIZ SOKANLARDAN HESAP SORMANIZ ÇOK ZOR OLUR. ’’

Sera Giz Özel

1 Mayıs 2014 Perşembe

Eyüp Sabri Tuncer Yönetim Kurulu Başkanı Engin Tuncer görüşmemiz...

Türkiye'nin gurur verici markalarından biri haline gelen Eyüb Sabri Tuncer'in üçüncü nesil yöneticisi Engin Tuncer'le 14 Mart 2014, Cuma günü keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Görüşmeye giderken diğer görüşmelerden farklı olacağı konusunda içimde bir his vardı, bunun nedeni Eyüb Sabri Tuncer markasının Türkiye'den çıkıp dünyaya adını duyurmuş sayılı markalardan biri olmasıydı. Başka bir deyişle, "Eyüb Sabri Tuncer" markasının yöneticisi Engin Bey zaten başarıya yıllar önce ulaşmış kurumsal bir firmanın yöneticisi değil, firmayı bugünlere taşıyan kişiydi, Anadolu Kaplanları'nın yaşayan örneklerinden biriydi.
Görüşmeye vardığımızda heyecanımın yerinde olduğunu anladım. Bizi deniz kenarında muhteşem bir restoranta davet etmişlerdi: "Fener Lokantası". Adının süslü olmasına bakmayın, gerçekten fener şeklinde olan bu restoran bütün ekibi çok etkiledi. İçeriye girerken herkesin bizi bekliyor olması ayrıca şaşırtan bir noktaydı. Bize özel ayrılmış bölüme geçtik. Toplamda altı kişi olmamıza rağmen bizim için en az yirmi kişilik bir kahvaltı sofrası en özenli şekilde hazırlanmıştı. Bu da aslında benim heyecanımın gitgide artmasına, Anadolu insanının misafirperverliğine bir kez daha hayran olmama neden olmuştu.


Engin Bey, kızı, insan kaynakları müdürleriyle tanışma faslı geçtikten sonra Engin Bey Batuhan'a dönerek: "Hangi liseden geldiniz?" diye sordu. Batuhan: "Bilfen" diye cevap verdi. Engin Bey sonrasında: "Yıllığı kaç para oranın?" diye sorunca hepimizin dikkatlerini üzerine çekmeyi başardı. Bunu sormasının nedenini sonrasında açıkladı, grubun çoğunun küçüklüğünden beri özel okullarda okuması nedeniyle ailemizin bize verdiği emeklerin karşılığını alabilecek miydik, işte asıl soru buydu. Engin Bey'le sohbetimiz bu şekilde başladı.

Sonrasında kendisinden bahsetmesini rica ettik. Bize: "Benden duyduklarınız süslü püslü laf olmaz, hayatın içinden olur" dedi. Engin Bey babasından, dedesinden miras aldığı 87 yıllık Eyüb Sabri Tuncer markasını ayakta tutabilmek için işini yaşamının merkezine koyan, küçüklüğünden beri çalışan, iş aşkıyla dolu bir insan olduğundan bahsetti. Engin Bey'in okuluyla evi arası 3 kilometre 900 metre uzaklıktaymış ve 8 yaşından itibaren her okul çıkışı işine yürüyerek gidermiş. Dedesinin zamanında nasıl başarılı olduğundan ilham alarak çalıştığını anlattı. Dedesi, "Eyüb Sabri Tuncer" kolonyalarını ilk kurduğunda taşın üzerine çıkıp nerede satıldığını göstererek, promosyonlar veriyormuş. 1970'de kolonyaların üzerinde "Bu ürün mükemmel şekilde üretilmiş ve size arz edilmiştir, herhangi bir kusurda değiştirilebilir" ifadesi yer alıyormuş.
Genelde görüştüğümüz liderlerin başaramadıkları bazı noktalar oluyor. Ancak Engin Bey'le ilgili beni en çok şaşırtan noktalardan biri de küçük hedefler koyup bunlara ulaştıkça büyüttüğünü söylemesi oldu. Bize: "Kararlı olmak lazım, hedefleri belirlemek lazım ve hedeflerin ulaşılabilmesi lazım" dedi.

"Raf paraları içimi sızlatıyor, yabancı hipermarketlere ürün vermeyeceğim"

Engin Bey, Zaman Gazetesi'ne 7 Ocak 2010 tarihinde "Raf paraları içimi sızlatıyor, yabancı hipermarketlere ürün vermeyeceğim" başlıklı iki sayfa yazı verdiğini söyledi. Bunun nedeninden bize de bahsetti.

"Sözle yapılan her iş karşınıza zarar olarak gelebilir. Sözleşmeleri okuyun, bunu niye yazmışlar diye dikkatlice bakın. Avukatlara çok dikkat edin, sözleşmelerde karşı tarafı hep ezerler."diye başladı sözlerine Engin Bey. Ve de "[Bizim] masanın karşı tarafına oturmayı kendimize prensip edinmemiz lazım" diye devam etti sözlerine.

Yabancı hipermarketlerin yerli firmaları çok ezdiğinden bahsetti. “Aslında yabancı marketler açıldığı günden itibaren karda, yerli üreticiler-kobiler tükeniyor- zararda. Zaten 10 sene sonrasında da kapatıp daha az gelişmiş ülkere doğru geçiyorlar." Bu deneyimleri sonucunda Engin Bey, yabancı hipermarketlerle ilişkisini kestiğinden bahsetti.

Satışlar internetten, yerli hipermarketten

Engin Bey, 1994 yılında ilk internet sitesini alan firmalardan biri olduklarından bahsetti. 2007'de ilk defa internetten satışa açılan Eyüb Sabri Tuncer markası, internetten satışlarını devam ettiriyor.

Türk Hava Yolları'nın eskiden Hermes marka verdikleri sabun, losyon ve kolonya artık  gurur duyduğumuz "Eyüb Sabri Tuncer" markasıyla sunuluyor. Bize de bunlardan hediye ettikleri ve bu keyifli sohbet için vakit ayırdıkları için Engin Bey'e çok teşekkür ediyoruz ve "Eyüb Sabri Tuncer" markasının başarılarının devamını diliyoruz.


Gülnur ÖZBAŞ